Sessizlik... ve lacivert.
Hayır, karanlık değil asla. Lacivertin içinde yaşamak. Huzur ve süzülmek...
Bir zamanlar insan olduğumu biliyorum.
Nasıl ve neden hatırladığıma dair en ufak bir fikrim yok.

Ama bildiğim bir şey var:
Size okyanusun derinliklerinde bir denizanası olmayı nasıl anlatabilirim?
Dünyayı çok iyi anladığını sanan ama kendinden başka her şeye kör zihinlerinize hangi kelimelerle girebilirim?..
Boşluk ve süzülmek.
Telaşsızlığı bilir misiniz? Hiç yaşadınız mı?
Ne mümkün...
Sizin tohumunuz biraz da telaş, değil mi?
O zaman neden mi sudan çıktık?
Ha, sen çok geliştiğini mi sanıyorsun?
Sana, arkanda neleri bıraktığını anlatsam, gözyaşlarınla yeni bir okyanus yaratırsın...
Ben sana bir şey anlatmak için mi buradayım?
Hayır... huzur değil.
Tamam, gülme ama, aslında bir şey anlatmak için de değil.
Senin de fikrini almak için buradayım.
Hayır!
Mükemmel zihninle bana yardım et diye değil.
Kaos yaratmayı bilen tek canlı olduğun için.
Tamam, evrenin kendisi kaostan oluşuyor, biliyorum.
Her şey de kaosa gidiyor, bunu da biliyorum.
Ama sen...
İşte sen! Bununla savaştığını ve savaşabileceğini sanan.
Bunu kontrol altına almaya çalışan.
Ve bunu yaparken de gerçek kaosu yaratan.
Ve ben...
Burada, mutlak varoluşun, birliğin sihrini tattıktan sonra...
Bana dönmemi bekleyen zaman.
Nedenini bilmiyorum.
"Niçini" benim kontrolümde mi, emin değilim.
Ancak o kocaman yol ayrımındayım.
Tekrar sen olmak mı?
Yoksa sadece yok olmak mı?
İşte o yüzden geldim.
Bana sen olarak yaşamaya değer mi, anlatır mısın?
Hayır, hayır...
Beni ikna edebilir misin?
Şu anda yok olmak daha cazip gelse de...
Seni de duymak istiyorum.
Çünkü orada, bir yerlerde, gömülü bir şey var.
Değerli olduğunu fısıldayan bir şey.
Ama neden?
Senden beni o nedene ikna etmeni istiyorum.
Senin için neden önemli olsun ki böyle bir şey?
Çok haklısın...
Çünkü beni ikna edemezsen, hiçbir zaman sen olamayacaksın.
Evet, evet, doğru anlıyorsun.
Aslında biz biriz.
Evet, sen de bunu yaşadın.
Ama senden bu bilgi alındı.
Benden de alınmış olması gerekiyordu.
Benim de burada olmanın dışında bir şey bilmeden yaşayabilmem gerekiyordu.
Yok oluşu düşünmeden.
Ancak, ancak insan olmanın nasıl bir şey olduğunu bilen bir canlı, yok oluşu da bilir...
Yok etmeyi...
Ve kaosu yaratmayı... Ve yaratmayı.
Belki de yaratmak...
Evet, siz yaratabiliyorsunuz.
Yok ettiğinizden daha az yaratıyorsunuz, kesinlikle. Ama bunu yapabiliyorsunuz.
Sadece yapabildiğiniz için yapıyorsunuz zaten.
Kaos size ait olduğu için onunla oynuyorsunuz.
Sadece yapabildiğiniz için korkunç şeyler yapmak...
Ne kadar da erdemli!
Etik dediğiniz, kanun dediğiniz kurallar koydunuz kendinize.
Ama onlara uymayarak ne kadar güçlü olduğunuzu göstermek için...
Bir arada yaşamak için yaratıldınız elbette.
Ehh, bu konuda da pek başarılı olduğunuz söylenemez.
Ve sonra kelimeleriniz var.
O çok değer verdiğiniz kelimeleriniz...
Sıkı sıkı sarılıyorsunuz ya kendinize, işte buradan bakınca o kadar komik görünüyor ki!
Yaz günü, deniz kenarında montunuza sarılıyorsunuz sanki.
Korkmuş bir çocuk gibi.
Ahh, siz...
Ne hızlı öğreniyorsunuz.
Ve ne de hızlı harcıyorsunuz çocukluk denen armağanı...
Tutturmuşsunuz öğrenmek lazım diye...
Öğreniriz!
Ve öğrendiniz.
İşkenceyi...
Okullarda mı öğretiyorsunuz bunu?
Aldatmayı?
İçini boşaltmayı?
İçini bomboş şeylerle doldurmayı?
Nasıl yapıyorsunuz bunu, sahi?
Ama dur...
Senin beni ikna etmen gerekmiyor muydu?
Bak, ben burada ikna olmaktan çok uzak yerlere düşüyorum.
Lacivertin içinde kayboluyorum.
Merak etme, beni bulman için parlayacağım.
Pembe fosforlu ışıkları takip et.
Seni çok ilginç bir yere götüreceğim...
Olduğun bir an oldu mu hiç?..
Sürekli uçuşan bir zihin, hiç sahiplenilmeyen bir beden, her daim şüphe...
Ahh, böyle yaşamaktansa gerçekten de yok olmayı tercih ederim.
Artık komik değilim, öyle mi?
Gerçekler… İkimiz de fazla mı sıkılmadık?
Sen de artık hiç konuşmuyorsun.
Çok mu üzerine geldim?
Ama benim varoluşum, yeterince üzerine gelmeme bağlı...
Sen farkında değilsin ama bu, senin de yok oluşun...
Bana bir şey söyle.
Karanlıktasın, görüyorum.
Senin beni ikna etmen gerekiyordu ama sanırım insan olmanın ne kadar da boktan olduğuna dair ben seni ikna ettim.
Ne dersin? Yok oluşa benimle birlikte mi gelmek istiyorsun?
Ahh, böyle olmasını hiç istemezdim.
Ben yok olmak istemiyorum...
Seni yok etmeyi de istemem.
Var oluşun tadına varmanın bir yolu olsaydı keşke...
İnsan olmak kadar zorlayıcı olmayan,
Denizanası olmak kadar bütüne gömülmeyen,
Hâlâ bir parça kendinde, ama kendinde olmayı umursamayan bir varoluş…
Huzurlu ama asi...
Bir şeyler var hatırladığım,
İnsan olmaya dair hislerin içinde gömülü anlar ve titreşimler…
Saf bir olma hali.
Saf bir sevgi hissettiğim…
Mırıltı ya da pırıltı...
Her ne dersen adına.
Evet, doğru tahmin ettin.
Kedi diyorum. Kedi ediyorum, anlasan.
Tüm bu istediklerime sahip olan tek canlı: Kedi.
Çok kendinde ama çok anda.
İstese dünya onun olur ama umursamıyor.
Sevmek ve sevilmek konusunda sonsuzca cömert.
Evet, ben yok olmayacağım, insan.
Başka bir yol daha var.
Başka bir bilinç daha var.
Kedi olacağım ben.
Ama bunun ne anlama geldiğini sana söylemeyeceğim.
Comments